Müslümanların Hatalarına Üzülmek

Müslümanların Hatalarına Üzülmek

İslâmı, tek kelimeyle EDEB olarak tarif etsek; doğrudur.

İslâmı, ÇALIŞMAK, HAKİKATİ ARAYIŞ, HAKKI TECELLİ ETTİRMEK, SABIR, İHLAS, TEVAZU vb. kavramlardan herhangi biriyle anlatmaya çalışsak yine doğdudur…

Evet… İslâm, teslimiyettir; yaratılmışların Yaratan’a her zerresiyle teslimiyeti… Kısaca “KULLUK” diye nitelendirilen ve temsiliyeti itibariyle ateşten gömlek olan bu sıfatları tümüyle taşıyıp çevresine yansıtan insan sayısı o kadar az ki, yapılan tanımlamalar ister – istemez teoride kalıyor.Toplum fertleri birbirlerinin eksiklerini ölçü alarak “Ben ondan iyiyim” gibi bir nefs aldatmacasına inanma temayülüne giriyor da ruh irtifalarında fazilet yarışına çıkıp mukaddesatına, nefesine, nesline, toplumuna faydalı olacak yerde nefs handikaplarına düşüp rezalet işlemede yarışır hale geliyor.Halbuki;

“Gökyüzü yarıldığı, yıldızlar döküldüğü, denizler birbirine katıldığı,kabirlerin içindekiler dışarı çıkarıldığı zaman, insanoğlu(yapıp) gönderdiklerini ve (yapamayım) geride bıraktıklarını bir bir anlar.

Ey insan!Seni yaratıpseni düzgün ve dengeli kılan, seni istediği bir şekilde birleştiren, ihsanı bol Rabbine karşı seni aldatan nedir?”(İnfitar Sûresi, Âyet :1-8) buyuran Allah’ın haber verdiği kıyamet ve ahireti yaşamayacak olan var mı ?! Ve yine ;

“(Sûr’a) birinci üflemenin kâinatı sarstığı, onu ikinci üflemenin takip ettiği gün, işte o gün yürekler kaygıdan oynar, gözler yorgun düşer.

-“Öldükten sonra biz, (dünyadaki) ilk halimize mi döndürüleceğiz,(hem de) çürümüş kemikler olduktan sonra mı ?” derler.

-“O zaman bu, ziyanlı bir dönüş olur” dediler.

Bu dönüş, sadece bir seslenmeye bakar.Birdenbire kendilerini mahşerde buluverirler.”(Nâziar Sûresi, Âyet: 6-14) ‘ayetleri, Hz. Mustafa (S.A.V)’nın karşısındaki müşriklerin nutkunu kesmiş, benzlerini attırmıştı da günümüz müslümanlarına ne oluyor ki ahmak bir nefs emniyeti içerisinde hayatlarının geçirebiliyorlar?!.

Kendini müslüman zannettiği halde; Allah’ı Rab, Peygamberimizi O’nun habercisi; Kur”ânı ölümsüz bir rehber olarak kabul etmeyen kişilere dünyanın en güzel ünvanlarını toplayıp verseniz bile onu kurtaramazsınız.Sevdiğiniz insanlara dünyada yol gösterin.Onların küfre düşmesine mâni olun.Onların zulmetmesinin engelleyin.İslâm, bunu emreder; Allah’ın rızası bundadır; Peygamberimiz, bunu yapmış ve tavsiye etmiştir.Yoksa, küfür zulüm; zulüm, karanlıktır. . .

Her müslüman gibi ben de hayatım boyunca, gözüne baka baka haram işleyen adamlar adına üzüldüm.Bu haramların dozajı arttıkça, onu işleyenlerin biraz da roplumun derûni otoritesinden korkarak “Ne haramı, öyle şey mi olur, hangi zamanda yaşıyoruz?(!)” gibisinden saldırgan sözlerle zevahiri kurtarmaya çalıştıklarını müşahade ettim.Üzüntüm bir kat daha arttı.Çünkü, “Cahil cesur olur.” sözünde olduğu gibi günah ve isyandaki bir fütursuz cesaretin sonu küfür olacaktı ve kâfirin sonu, ölümsüz alemde edebi hüsran…

Allah Resûlü, inkârcılara üzülüyordu da, onların çekeceği azabtan ötürü kendi kendine sıkıntı ediyordu ve Yüce Rabbimiz onu teselli etmek için:

“(Resûlüm!) Sen, sevdiğini hidayete erdiremezsin; bilakis Allah dilediğini hidayet verir ve hidayete girecek olanları en iyi O bilir.” (Kasas Sûresi, Âyet : 56) buyurarka kişiyi doğruya ulaştırmanın sadece Allah’ın tasarrufu olabileceğini beyan etmiş ve;

“Eğer seninle tartışmaya girirlerse de ki : “Bana uyanlarla birlikte ben kendimi Allah’a teslim ettim.” Ehl-i kitaba ve ümmîlerede : ” Siz de Allah’a teslim oldunuz mu?”. Eğer teslim oldularsa doğru yolu buldular demektir.Yok eğer yüz çevirdilerse sana düşen yalnızca duyurmaktır.Allah, kullarını çok iyi görmektedir.”(Al-i İmran Sûresi, Âyet : 20).

“Allah’a itaat edin, Resûl’e de itaat edin ve (kötülüklerden) sakının.Eğer (itaatten) yüz çevirirseniz bilin ki Resûlümüzün vazifesi apaçık duyurmak ve bildirmektir.” (Maide Sûresi, Âyet : 92). buyurarak Peygamberimizin sorumluluğuna işaret etmiş, gücünü ve iardesini aşan noktalar için üzülmemesi gerektiğini bildirerek onu teskin etmişti.

Hiç kimse zannetmesin ki yediğimiz rızkı hak  etmişiz, taşıdığımız sûretlere layıkız, bu umursamaz tavırlarla üzerimizdeki nimetlerin şükrünü eda edebiliriz… Aksine, bunlar dahi imtihan vesilesi.

Herhalde ki, dinimizde düşünmenin nâfile ibadetlerden üstün tutulmasının hikmetini düşünerek bir yerlerden başlamamız en isabetli işimiz olacaktır.

“Baba mirası istiyorsan, babanın ilmine vâris ol.Çünkü, onun bıraktığı mal, on günde harcanabilir.”(Sa’di)



Henüz yorum yapılmamış.

Yorum Ekle