HAKK’tan Uzaklaşmanın Topluma Yansıması

Hakktan Uzaklasmanın Topluma Yansıması

Dünya üzerinde yaklaşık yedi milyar insan var.Bu insanların, yaklaşık olarak bir buçuk milyarı Müslüman; iki milyar kadarı Hıristiyan, geriye kalanı da Yahudilik, Budizm, Hinduizm, Brahmanizm, Taoizm, Şintoizm vb. inançlarını paylaştıklarını görmekteyiz.

Aslı hak olup, sonradan bozulmuş olan Hıristiyanlık ve Yahudilik dışındaki inançların tamamı insanlar tarafından uydurulmuş olup; Animizm(ruhçuluk), Naturizm(tabiatçılık), Totemizm(toteme tapınma) ve Fetişizm(putçuluk) sapıklığından birine dahildir.Konumuz bu değil, bunların tafsilatına girmeyeceğim.

Bugün, dünyanın her bir bölgesinde anarşi,terör, zulüm ve huzursuzluğun kol gezdiğini basın-yayın organlarına el attığımız her an duymakta, işitmekteyiz.Bu karmaşadan, bâtıl din mensupları ile aslı bozulmuş din mensupları olan Yahudi ve Hıristiyanlar nasiplerini aldığı gibi, halkı Müslüman olan ülkelerin fertleri de hatası ve isyanı nispetinde nasibini almaktadır…Çünkü, Yüce Rabbimiz : “….. Artık benden size hidâyet geldiğinde, kim benden hidâyetime uyarsa o sapmaz ve bedbaht olmaz. Kim de beni anmaktan yüz çevirirse şüphesiz onun sıkıntılı bir hayatı olacak ve biz onu, kıyamet günü kör olarak haşredeceğiz. O : “Rabbim! Beni niçin kör olarak haşrettin? Oysa ben, hakikaten görür idim! der. (Allah) buyurur ki : “İşte böyle, Çünkü sana ayetlerimiz geldi; ama, sen onları unuttun.Bugün de aynı şekilde unutuyorsun.”(Taha Sûresi, Ayet : 123-126) buyurmaktadır. Olan, sadece va’d-i ilâhi’nin dünyalık kısmının tecellisinden ibarettir.

İnancı ne olursa olsun, dünya genelinde Hak ve bâtıl mücadelesinin Hz. Adem (A.S) zamanında başladığını, günümüzde devam ettiğini, kıyamete kadar da devam edeceğini tarih de , zaman  da , cereyan eden olaylar da haykırmaktadır.

Rûhi değerlerini kaybetmiş, safiyetini bozmuş, özelliğini yitirmiş bâtıl din mensuplarının toplumlarındaki anarşiyi, terörü, zulmü, mânevi iflâsı ve bunun sonucu olan bunalımları anlamak mümkündür de ; son din olan, hak din olan İslâmın müntesiplerinin yaşadıkları kargaşayı nasıl izah edeceğiz? Dinimizi mi bilmiyoruz, bildiğimizi mi yaşamıyoruz; dinin değerini mi idrak edemiyoruz?!.

Aziz okuyucu! Konu, bir makale hacmine sığmayacak kadar geniş. Özün özü mesabesinde şu kadarına işaret edelim ki “Yarım hekim candan, yarım hoca dinden eder” hesabıyla ; mensubu olmakla iftihar ettiğimiz son ve hak din olan islâm’la ilgili bilgilerimizde yarım hoca bilgisinden yoksundur.

Bizler, Batı toplumlarının ve bâtıl din mensuplarının bunalımlarının arkasındaki asıl gerçeğin Allah’tan kopma, gâyesiz yaşama, yemek için yaşama saçmalığı ve sapıklığı olduğuna tereddütsüz hükmederken; “ Varlığın sonu ile yokluğun önü birdir.” Ölçüsünü unutarak varlık sebebimizi ihmal etmenin sancılarını yaşıyoruz…

Yenilen haramların, söylene yalanların, işlenen isyanların manevi kiri altında yetişen insanlarımızda; gerek ölçü olacak fertleri yeteri kadar yetiştiremediğimiz için “Ağaç, ağaç içinde büyür.” Hikmetinin tersine tecellisi ile birbirimizi olumsuz etkiliyoruz. Sonra da : “ Sana mı kaldı bu kadar yanlışa dur demek.”, “ Boş ver! Bu kadar derin düşünmeye; iyi hâle kalmazsın” gibi telkinlerle kendimizi avutuyoruz…

İslâm’ın “Yaratan Rabbinin adıyla oku.”(Alâk Suresi, Âyet : 1) mesajı ile başladığının bilirizde hikmetini pek anlamaya yanaşmayız. Okumaktan, anlamaktan, anladığını yaşamaktan ziyâde; birilerinin bu işi sahiplenmesiyle yetiniriz.Toplumumuzda bu anlayış bir hastalık, umûmi âfat haline geldi.Biliriz ki “Allah, ilmi isteyene; zenginliği, istediğine verir.” Bilmeliyiz ki, eğrileri düzeltmenin, yanlışlardan kurtulmanın, hakkı tecelli ettirmenin, sorumlulukları yerine getirmenin asıl şartı bilmekten geçen imandır.

Bu köklü bilgiden mahrum olduğumuz içindir ki birileri, beş vakit namazı üç vakte indirmeyi gündeme getirirken, birileri, islâmı saz-caz eşliğinde ilahi söylemek olarak takdim ederken; birileri, mezhepleri kaldırıp atalım teklifinde bulunuruken; birileri, sosyete gençlerini meşgul edecek bir din icrasında faaliyetini yoğunlaştırırken; birileri, dini, fertlerin vicdanlarına hapsetme sevdâsına düşerken neye inanacağımıza şaşarız kalırız ve sadece seyrederiz..

Kaynağı Kitap(Kur’an-ı Kerîm) ve Sünnet(Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)’in sözleri, yaşantısı ve etrafındaki insanlarda görüp tasvip ettiği işler) ile bu iki temek ölçüye bağlı kalmak şartıyla ehliyetli kişilerin yaptıkları açıklamalar olan dinimiz; nasıl oldu da binbir çeşit fitne ve fesadın içerisinde yaşayan insanlar eliyle temsil edilmeye başlandı, nasıl rafa kaldırıldı, niçin horlandı ve toplum niçin bu hale geldi, düşünmek lazım?!

Aziz okuyucu! İslâmı başka nesnelerle kıyaslamaya lüzum yok.Ona nispet edilen her şey değerli olur. Çünkü, Yüce Rabbimiz : “ … Bugün size dininizi ikmal ettim. Üzerinize nimetimi tamamladım. Ve sizin için din olarak İslâmı beğendim…”(Mâide Sûresi, Âyet :3) buyurmaktadır  ki din, tamamdır; eksiklik varsa bizdendir.Bunu iyi bilelim.Eksikliği nefsimizde arar ve gereğini yerine getirirsek nefsimizin de , neslimizin de , toplumumuzun da huzurunu korumuş oluruz… Bilgi ve hikmetle Kitab’a sarılırsak herkes aynı aşkı, aynı vecdi, aynı ihlâsı, aynı düşünceyi paylaşır. Huzursuzluk da kalkar, rahatsızlık da… Din duygusu insanın mayasında vadır. Aksini düşünmek köksüz bir inattır. Hem, “ Suyun akıntısına gitmeyen yorulur…”

Miktat EYÜPOĞLU – “Gönül PENCERESİ Makaleler 3” Eserinden . . .

“İnat gördüğün zaman latif ol. Çünkü, keskin kılıç, yumuşak ipeği kesmez.” (Sa’dî)



Yorumlar (1)

Yorum Ekle
  1. 27 Mayıs 2011
    yüreğinize sağlık. maalesef imanlarımızı taklitten kurtaramadık. iyi olmayı hüner sayıp yaşayıp gidiyoruz. ama bilmiyoruz ki iyi olmaktan çıkıp aktif iyi olana dek biriktirilmiş hiçbir şeyimiz yok. Cevapla

Yorum Ekle