Yılbaşında; Güneş takvimi esasıyla bir yıllık zaman diliminin başlangıcına işaret edilirken, zaman içinde nefs-i emmâre takvimine dönüşen bir alay yasağın işlenmesini,
İnsanlar güldükçe, kendinden geçip eğlendikçe, çam ağaçlarını kestikçe, kumarla ocaklar söndükçe, işretle bünyeler zehirlendikçe dünyanın nasıl(!) güzelleştiğini,
Hristiyanlarca, yaprak dökmeyen çam ağacı ölümsüz yaşamın simgesi (!) olarak kabul edildiği için kesilmeye mahkum çam ağaçlarına çok yazık olacağını; bunu yapan hristiyanın, bâtıl da olsa bir mantığı olduğunu, müslümanın ise hangi akla hizmet ederek taklit ettiğini,
Kendi misyonundan, inancından uzaklaşıp, Batı’nın kapısına üçüncü sınıf bir sığıntı olarak dâvet edilmeyi bekleyen kör taklitçileri,
Körü körüne yapılan kutlamaların, benliğinden koparılan, kimliğini kaybeden milletlerin uyutulduğunun vesikası olduğunu,
Bazılarınca, ertesi günü tatil olduğu için faydalı sayılan; fakat ileri ülkeler seviyesine ulaşmak için “uyu, uyu, yat, uyu” mantığının gerekip gerekmediğini,
Ertesi gün, yani 1 Ocak Mekke’nin fetih günü… Ve güneşin, dünyanın pek çok yerinde sarhoş sefihlerin üzerine doğacağını,
Başımıza taş yağmıyorsa, eğer taş bizi kendimize getirecekse beklemeyip, bir taş bulup kafamıza çarpmamız gerektiğini,
Bol şarapla, çok alkollü yeni yıllarda gözün aydın demeye dilimin varmadığını,
İnsanlarımızın, “Ne kadarı ve nesi bizim?” diye düşünmesi gerektiğini,
Yılbaşını kutlamak için start veren medyanın, kutlayan aile büyüklerinin, kendilerine yaptıkları bu kötülüğün yanında, ellerinin altındaki nesle nasıl bir âdet bıraktıklarını,
Feministlerin, o günlerde “kadın haklarından”, hayvanseverlerin “ hayvan haklarından” doğa(!) cıların, çam katliamlarından nasıl bahsedeceğini,
Bir kandil gecesinin keramet gibi zuhûr eden huzuru yanında, o gece vazife başında ter döken polislerin, sağlık ekiplerinin, belediye zabıtalarının sıkıntılarını kimlerin hesaba kattığını,
Hz. İsa (A.S)’nın doğum gününün kutlandığı haftaya NOEL denilirken; bu günün, Kotoliklerce 25 Aralıkta, Ortodoks ve Protestanlarca 6 Ocak’ta kutlandığını; bazı akıllıların, bu iki tarihin ortasını bulacak yılbaşını bu amaçla kutladığını; hristiyanlıkla ilgisi olmayan bazı taklitçi toplumların, yılbaşı eğlencesi adı altına bilerek veya bilmeyerek bu uydurma kutlamaya katıldığını,
Batı dünyasının, Hz. İsa (A.S)’nın doğumunu ilk kez M.354 yılında kutlamaya başladığını, esasında İsa(A.S)’ın doğumunun yılbaşına gelmediğini, zaman aşımıyla oluşturulan bir açıkgözlükle yılbaşının bu maksatla kutlanmaya başlandığını, hristiyanlar dışında yılbaşını kutlayanların hurafe hristiaynlığın bir adetini yerine getirdiğini,
Geçmiş bir yılın sevap-günah yönünden muhasebesinin yapılması gerekirke; ruhumuzun feveranlarını bastırmak için sarhoşluğun ve serkeşliğin özendilirdiğini; hatanın topluma yansıdığını; bazı basın yayın organlarının tertip ve teşvikleriyle gönüllere ve ruhlara bulaştırılmak istendiğini,
Âmentü esaslarımızda Peygamberlere iman, 4. Sırada yer alırken; yılbaşı sebebiyle ismi ön plana çıkarılan Hz. İsa (A.S)’ın rûhaniyetine hakaret edildiğini; bugünkü hristiyanların medeniyet adı altında ortaya koydukları zulmün, İsa (A.S)’a hiçbir şekilde nispet edilemeyeceğini,
Batı dünyasının, kardeşi kardeşe düşürerek silah sattığı; Deli Dumrul misali Dünya Jandarmalığına soyunduğu; uyuzunda bile keramet aranacak kadar taklit edildiği; köhnemiş teknolojisini 3. Dünya ülkelerine sattığı; çöplük filmlerini geri kalmış ülkelere pazarladığı için yılbaşında hesap yapıp eğlendiğini tahmin ediyorum da, bizim, niye düğün-bayram yaptığımızı anlayamadığımı… düşünürüm…
Yüce Rabbimiz, Kur’anda, Peygammberimiz (S.A.V)’in şahsında bütün Muhammed Mustafa ümmetini uyararak “Dinlerini uymadıkça Yahudiler de, Hristiyanlar da asla senden razı olmayacaklardır. De ki : Doğru yol, ancak Allah’ın yoludur…”(Bakara Sûresi, Âyet:120) bizi aydınlarıyor ama, acaba görüyor ve anlıyor muyuz?
Yılbaşı, bir Müslüman için, hayatından 365 günün eksildiğine işaret eden, onu ölümüne yaklaştıran bir köprüdür. Yaşınız, aklınız ve gönlünüz uygunsa ne dendiğini çok iyi anlayacaksınız.
Miktat EYÜPOĞLU – GÖNÜL PENCERESİ MAKALELER 4
“Bir ülkede akıl ve sanattan çok, servete değer verilirse, bilinmelidir ki, orada keseler şişirilmiş, kafalar boşalmıltır.”( Ferederich)
Yorumlar (1)
Yorum Ekle